BİR KONU BİR KONUKİŞ DÜNYASIÖNE ÇIKAN HABERLERPAZAR SOHBETLERİ

“İnsanlık devrimselden öte evrimsel bir değişimden geçiyor!”

BrighteneD Coaching, Mentoring and Consultancy kurucusu, Berrin Demirezer (PCC, CPCC, Takım Koçu) değerli okurlarımız için jeopolitik ve finansal risk yönetimi uzmanı, yatırım bankacısı Ozan Özkural ile çok özel bir röportaj yaptı.

⭐️  ⭐️  ⭐️

Berrin Demirezer’in kendine has üslubuyla hazırladığı giriş yazısını ve başından sonuna öğretilerle dolu olan röportajını değerli okurlarımız için keyifle yayımlıyoruz. Kahvelerinizi almayı unutmayın; sürükleneceksiniz… 

“Kaosun içindeki sadeliği bulun,
Gürültünün içindeki harmoniyi bulun,
Her zorluğun ortasında bir fırsat vardır.”
Albert Einstein.

✍️

Finans piyasasını yazılı ve görsel basından takip ediyorsanız konuğumu mutlaka tanıyorsunuzdur. Kendisiyle bu görüşmeyi yapmak isteme amacım yatırım tavsiyesi almak değil tabi ki.
En çok merak ettiğim konu, iş hayatında bir jönglör gibi 8 topu havada çevirirken, nasıl bir varoluş hali var?
34 yaşında kendi global yatırım şirketini kurup 10 yıldır kriz okyanusunda sörf yaparken, değer setinde neler var, nerede ve nasıl kullanıyor?
Konuğum Londra’da yaşayan, jeopolitik ve finansal risklerin yönetimi konusunda küresel tanınırlığa sahip yatırım bankacısı Ozan Özkural.
Sohbetimizin bende bıraktığı tadı paylaşmak isterim.
Onu dinlerken; çocukluğundan itibaren, “Dünyanın işleyişi nasıl?” sorusuna cevap arayışıyla kendisini büyüttüğünü ve kariyerini bu perspektifle yönlendirdiğini duyabiliyorsunuz.
Bunun yanı sıra Psikolog Angela Duckworth’un Grit kitabını tekrar okuyor gibi hissettim. IQ ve yeteneğinin bilincinde olarak, belirlediği hedef için azim ve tutkuyla, her gün ama her gün çok yoğun bir ajanda ile çalışmaya devam ediyor.
Bu pozitif bir döngü. Yoğunluk arttıkça motivasyonu ve heyecanı yükseliyor.
A. Einstein’ın yukarıda paylaştığım sözüne Ozan Özkural adına ekleme yapmak isterim. Sadece zorlu şartlarda değil, her zaman mütevazılıği ile sadeliği, farkındalığı ile harmonideki dengeyi ve tecrübesiyle krizdeki fırsatları keşfediyor.
Çok yakın bir gelecekte kendisini farklı bir konum ve sıfat ile göreceğimize eminim.
Ozan Özkural ile Fikir Liderleri okurları için 90 dakikada dünyaları konuştuk.
Bu keyifli sohbette açık, şeffaf ve içten açıklamaları, ayrıca misafirperverliği için kendisine çok ama çok teşekkür ederim.
Keyifli okumalar dilerim,
Berrin

⭐️   ⭐️   ⭐️

Berrin: Ozan Özkural?

Kendimi bildim bileli hep enerjik ve hiperaktif olmuşumdur. Tatilde dahi erkenden kalkar, bir dalış kulübüne gider, yarım saat dalış öğretmenliği yapar sonra bizimkilerle buluşurdum.

9 yaşında Kıbrıs’a ve 11 yaşında Londra’ya taşındık. Londra’nın kendi kozmopolit yapısından dolayı farklı kültürdeki ve kültürel öncelikleri olan insanlarla bir arada büyüdüm.

Sosyal hayatımda müzik ve spor önemli bir yerdedir. Gitar çalmak, müzik dinlemek çok sevdiğim ve hatta beni en çok rahatlatan şeydir.

Spor, zaman içerisinde tipi değişse de hayatımda hep var olmuştur. 2016’da turnuvada sakatlanana kadar karate yapıyordum ve karatenin bana kattığı en önemli nokta, anda olabilmenin önemi olmuştur. Dizimdeki sakatlık sonrası daha az aktif bir şekilde spor yapıyorum ve hızlı bir tempoda uzunca yürümeyi spor salonuna gitmeye her zaman tercih ederim. Dalmak, kayak kaymak ve motor sporları en çok sevdiğim sporlar olmakla beraber, icinde oldugum tempo da bunlara çok sınırlı vakit ayırabiliyorum.

Hikâye nasıl başladı?

Çok küçük yaşlardan itibaren finansa ve iş dünyasına çok büyük bir doğal çekimim vardı. Ailemden bu noktada bir yönlendirme de almadım.

Üniversiteden sonra Unilever’de başlayan iş hayatım, Londra – New York arasında oldukça aktif ve yoğun geçen yatırım bankacılığı ile devam etti. Bu; çok hoşlandığım ve yapmaktan gerçekten enerji aldığım, ardı ardına gelen krizleri bizzat merkezinde yaşayarak büyüdüğüm bir süreç oldu. Ardından Rus yatırım bankasında geçen 2 senenin; kendi ismim üzerinden risk almaya başladığım, kendi şirketimi kuracağım ana kadar beni hazırlayan, bir anlamda sıçrama tahtası olan bir zaman olduğunu söyleyebilirim.

2014’ün sonlarında Tanto Capital Partners’ı kurdum. Geçtiğimiz 9 sene hem bir girişimcinin ancak tecrübe edinerek görebileceği zorlukları yaşayarak olgunlaştığım, hem de birçok şeyin hayal edebileceğimin ötesinde iyi gittiği sihirli bir dönem oldu. Yılda 100 kusur defa dünyanın birçok farklı bölgesine iş için farklı seyahatlerim oluyor, bu yoğun ve yorucu temponun bence en büyük getirisi insanlık olarak yaşayacağımız ciddi küresel sosyolojik, ekonomik ve jeopolitik değişim sinyallerini öngörebilme imkânı olduğunu söyleyebilirim.

Sizi siz yapan değerlerinizden ilk sıradakileri paylaşır mısınız?

✔️ Aileme çok düşkünümdür ve çok severim. (AİLE)
✔️ Arkadaşlarımı ve etrafımdaki insanları zaman içerisinde farklı olayların içerisinden geçerek doğru yerlere koyabildiğimi düşünüyorum. (ARKADAŞLAR)
✔️ Hayattan aldığım zevklerin başında farklı insanlarla oturup, konuşup, görüş alışverişinde bulunup hayatı değerlendirmek olmuştur. (İLETİŞİM)

Sabah sizi yataktan kaldıran, o motivasyonu ve enerjiyi veren temel bilgi nedir?

Dünyanın gittiği yerde, yolcu koltuğundan çok sürücü koltuğunda olma niyetinde olan biriyim. (HAYAT AMACI)

Bu cümleyi bir gecede kurmamışsınızdır. Bu niyetin hikâyesini paylaşır mısınız?

İnsanlık devrimselden öte evrimsel bir değişimden geçiyor. Dünyayı bir nevi nöral ağ olarak değerlendiriyorum ve bu bağlamda ne kadar bu “Net”in sinir uçlarına dokunabilirsek, geleceğe dair resim bir o kadar netleşiyor.  Netleştikçe işin finans tarafında riski bir o kadar iyi fiyatlandırabiliyoruz. Bunun sosyolojik yansımalarına dair hayatımızı daha iyi konumlandırabiliyoruz.

İşte tam da bu işi yapıyor olmak, bana inanılmaz bir enerji veriyor. Bu kadar çok seyahatimin, bu kadar çok insanla buluşmamın, konuşmamın ana kaynağı budur.

Tutku mu, hırs mı?

Güzel soru. Hırs ise, neyin hırsı? Kariyerimin başında daha çok para odaklıydı. Ancak paranın tek başına bir şey olmadığını çok kısa bir zamanda öğrendim. Para kazanmak için koşulduğu düşünülürken aslında bunun başarı kazanmak için olduğunu, paranın ardından geldiğini, birlikte çalıştığım büyüklerim, mentorlarım söylemişti! Ne kadar da doğruymuş.

Burada hırslı olmak o başarıyı kazanmak için önemli bir katalizör.

Tutkuya gelince; tutku olmazsa olmaz. Öyle ki kendi işinizi yapıyorsanız; tutku olmazsa sürdürmek mümkün değildir. İnsanın kendi kişisel hedeflerini gerçekleştirmesi için, sürece olan bağlılığı tutkularıyla desteklenir. Buzdağının görünmeyen tarafının inşa edilmesinde, her ne iş yapılıyorsa tutkulu olmak çok önemlidir.

İletişim sizin öncelikli bir değeriniz, nasıl bir iletişimden bahsediyoruz, paylaşır mısınız?

En büyük zenginliğim dünyanın birçok yerindeki birçok farklı insanla bir şekilde iletişim halinde olmam. Değişik dünyaların farklı kültürel ve sosyoekonomik gerçekler ile harmanlanmış kendine özgü bakış açılarını dinlemekten; her zaman görüşlerine katılmasam dahi büyük keyif alırım. İnsanların kendilerine özgü hayat hikâyeleri konusunda çok meraklıyımdır.

İnsanlarla olan iletişiminize baktığınızda, o iletişimdeki temel unsur nedir?

Farklı farklı insanlar aracılığı ile hayatla kurmuş olduğum bağdan almış olduğum keyif.

Samimiyet?

Evet, çok doğru bir kelime “Samimiyet”. Benim için her insanın değeri aynıdır. İlişkilerimde önemsediğim bu samimiyetten dolayı kimseyle konuşmaktan geri durmadım. Beni ben yapan özelliklerden biridir, her an herkes ile rahatlıkla konuşurum, hiç çekinmem, bundan da büyük keyif alırım.

Öğrencilerle nasılsınız?

Aaa süper, çok severim öğrencileri… Çok, çok, çok… Yani çok keyifli benim için.
(Yüzünde kocaman bir gülümseme, gözler ışıl ışıl.)

Hayatımda kendime seçmiş olduğum esas filantropik* odak alanım eğitim ve on farklı şeyi yapmaya çalışmaktansa bir alanda derinlemesine etkide bulunmak bana göre daha mantıklı. İnsanlık olarak gelişmemizin önündeki en büyük engelin, doğulan coğrafya ve sosyoekonomik koşullardan dolayı eğitime olan erişimlerindeki eşitsizliğin hayallerine ulaşma konusunda önlerinde yarattığı bariyer olduğuna inanıyorum.

(* Filantropik: İnsan severlik, insan ve insan gruplarının ekonomik veya sosyal standartlarını yükseltmek için gönüllü olarak organizasyonlara dâhil olmak.)

Cambridge’de yılda 4 defa küresel jeopolitik faktörler ve siyaset ile iş dünyası arasındaki bağlar üzerine ders veriyorum. Türkiye’de de Bahçeşehir Üniversitesi’nde tam zamanlı eğitim verdim, o da ayrı bir deneyimdi. Gençlerin hayatına bir şey katmış olmanın vermiş olduğu haz bambaşka.

2008 krizinin size olan öğretilerini merak ediyorum.

Ben insanlığın doğasının değişmediğini düşünenlerdenim.

2008 benim için neden önemli, ne öğrendim?

2008 kriz dönemini anlatan iki filmi öneririm; Big Short ve Margin Call.

Benim bu dönemden kendime çıkardığım ve sürekli hatırlatmaya çalıştığım derslerim var;

✔️ O kriz, görmediğimizden değil görmek istemediğimizden geldi.
✔️ Gerçek panik ve teorik panik arasında ciddi bir fark olduğu. Bu bağlamda Mike Tyson’ın “Herkesin suratına yumruk yiyene kadar planı vardır” sözünü çok doğru bulurum.
✔️ İnsanlar ne zaman “Bu defa farklı” dese bile aslında hiçbir şeyin farklı olmadığıdır.

Tarih ve coğrafyayı ne kadar iyi anlayabilirsek, geleceği görme yeteneğimiz artar diye düşünüyorum. Benzer hatalar yapa yapa bugüne geliyoruz. Homo sapiens ahalisi olarak hepimiz balık hafızalıyız.

Şu an sizi en çok rahatsız eden şey nedir?

Genç insanlar maalesef hayal kuramıyorlar. Bu büyük ve ciddi bir sıkıntı. Cambridge’deki master ve doktora öğrencilerimin dahi gelecek kaygısı varsa sorun büyük demektir.

Bunun en kritik sebeplerinden biri, ortamdaki hangi bilgi doğru, belli değil. Yankı duvarı olduğu ve algoritmalar sayesinde kişi sadece kendi duymak istediği şeyi elde ettiği için, herkes kendi dünyasındaki bilgiyi veya bilgisizliği yaşıyor. Kolay kolay da kafasını kaldırıp acaba karşı taraf ne söylüyor diye bakmıyor.

Diğer bir sebebi ise varlık sahibi olmanın zorlaşması. Gençlerin birçoğu “Nasıl olsa elde edemeyeceğim, neden uğraşıyorum?” olarak olaylara bakmaya başladı. Ümitsizler, çok kaygılılar ve bu hiç iyi bir şey değil.

Bu noktada hem öğrencilerinizle hem dâhili olduğunuz yönetim kurullarıyla hem de büyütme hedefinde olduğunuz Tanto Capital takımıyla paylaştığınız stratejiniz nedir?

Dünya sürekli değişiyor, öncelikle bunu kabul edelim. Farkındalık en büyük öncelik ve etrafımızdaki yankı duvarlarını yıkmamız lazım. Değişim demek sadece zorluk demek değil, fırsatlar da olacak, her şey kötü değil. Olayın finansal boyutunu mümkün olduğunca kavramaya odaklanmak gerek. Ancak bunları yapabilmek için öncelikle farkında olmak gerekiyor ki hem riski hem de fırsatları buna göre fiyatlandırabilelim.

Sosyolojik olarak insan, çevresinden yüksek derecede etkilenen bir varlık. Böyle büyük gelen bir krizde sadece bir kişi, şirket, sektör veya bölgenin etkilenmesi mümkün değil. İnsanların mutsuzluğu hızla yayılır ve yayılıyor da şu an.

Değişime giden dünyada köprü jenerasyon olarak bizler varsak, yapacağımız görevin, geçişin daha acısız olmasını sağlamaktır.

Hayal kurmak?

Hayat dediğimiz şey inişleri, çıkışları ve yapacak çok işimizin olduğu bir yol.

Beni en çok heyecanlandıran, bana o gücü ve enerjiyi veren şey, hayalim, her zaman hep orası… (Sağ kolunu baş hizamızın üstüne kaldırdı ve hedefini, işaret parmağı ile en yükseği gösteriyor.) Ve asla şurası olmadı. (Göz hizamızın altını hedef gösteriyor).

Hayallerim, gerçekler ve nerede olduğum noktasındaki kıstası sürekli yaptım ve yapıyorum. Yüzleşmek, bunu hissetmek kolay olmayabiliyor ve fakat bu beni hedefimle hizalıyor. Hedefim nedir, şu an neredeyim, hedefime giden yol için neye ihtiyacım var? Sürekli yenilediğim cevaplarla devam ediyorum.

Stockdale paradox’a inanırım.

İsmini Vietnam savaşında esir düşüp ardından aklı yerinde sapa sağlam çıkan yüksek rütbeli bir subaydan alır. Soruyorlar; “Nasıl çıktın ve nasıl hala sağlamsın?” diye; “İnandığım iki, yaptığım bir şey vardı” diyor.

İnandıklarım;

  1. Hayatım bu noktadan asla kötü olmayacak,
  2. Hayatım bir gün hiç olmadığı kadar iyi olacak.

Yaptığım tek şey: Gerçekleri tüm çirkinliği ile kabul etmek.

Gerçeklerle yüzleşmek ciddi bir özgürlük.

Çalışmak, zirveye tırmanışa devam etmek her an olmalı. Mücadele, sorun çözme, yönetme ve daha birçok şey. Sabit olan yok olmaya mahkûmdur.

Aidiyet konusunda değerlendirmenizi alabilir miyim?

Aidiyet, şirketi soyuttan, algıdan somuta dönüştürmektir. Gerçek aidiyet şahıslara ve takımlaradır. Birlikte çalıştığımız insanların “Hep beraber aynı yöne gidiyoruz, birlikteyiz” mesajını içselleştirmesi başlangıç yerimiz. Şirketlerin büyümesi ile çalışanların büyümesinin optimum ölçüde dengede olması mutlaktır. Şirket büyüme planlaması, aidiyet değerlendirmeleri ile eş zamanlı yapılmalıdır. Aidiyetin önemi, kriz zamanlarında belli olur.

Bir yönetici olarak karar verme mekanizmanız nasıldır?

Saygı duyduğum ve değer verdiğim insanlarla bir arada konumuzu tartışmaktan çok keyif alırım.

Herkesin kendi düşüncesini şeffaf, açık ve net paylaşmasına özellikle önem veririm. “Benim bilgim en doğrudur” tarafında olmadım hiç, hatta mümkünse etrafımda “Ozan sen bu konuda yanlış düşünüyorsun!” diyenler olsun ki konuyu farklı noktalarda değerlendirebilelim. Karar verene kadar her türlü farklı görüş, yorum ve yaklaşımı dinlemeye, tartışmaya özen gösteririm. Karar verildikten sonra “Karara saygı duyulması” önemlidir.

Saygı duyduğunuz ve değer verdiğiniz kişiler kimler ve sizin bu kişilere yaklaşımınız nasıl?

Şirketin, kararların ve geleceğin “Daha iyisi olsun” emeği ve çabasında olan kişilerdir. Bu kişilerin daha çok cesaretlendirilmesi gerekir.

Bu kişilerin öneminin en çok kriz zamanında ortaya çıktığını belirtmiştiniz, kriz yönetimi sizin için ne ifade ediyor?

Kriz sevilecek bir şey değil öncelikle… Kriz yönetiminin bir şablonu yok, her kriz kendi özelinde değerlendirilir. Kriz anında asıl olan, o anda çevrenizde varlığına saygı duyduğunuz ve değer verdiğiniz kişiler varsa krizi daha güvenli ve konforlu yönetebilirsiniz. Krizlerden “Aynı amaç için birlikte çalıştığım insanlarla beraber olduğum için” başarılı çıkacağıma inanırım. Krizden %100 başarılı çıktık diye bir kalıp yoktur, kazançları ve kayıpları kriz özelinde incelenir.

Kriz esnasındaki Ozan Özkural’ı tanımlar mısınız? Siz krize nasıl yaklaşırsınız?

Bunu kelimelere dökmek zor. İnsanın tüm varoluşsal dengesini bozan bir şey. Kendine ait bir ısısı var mesela. Adrenalin çok yüksektir, ekstra bir enerji ile dolu olurum, bunun da yıllar içerisinde farkına vardım. Kayak analojisi ile anlatmaya çalışayım. İlk kaymayı öğrenirken düşmekten korkulduğu için kişi daha çok kendisini geriye doğru atar, ancak düşmemek için yapılması gereken aslında daha çok öne doğru ağırlığı vermek ve vücudu dengelemektir. Ben bunu gerçek dünya için olayın üzerine gitmek, kendini bilmek, korkuyu da alarak içine girmek olarak yorumluyorum.

Kriz anında iyi olduğuma inandığım yaklaşımım “Sakinliğin merkezi olma” duruşumdur. ⭐️

 

Yorum yaz