Fikir Liderleri Dergisi’nin yeni sayısında “Jazz” özel dosyasına konuk olan Berko İlaç Medikal Müdürü Dr. Hadi Özyaşar yazdı: “Debby için Vals…”
“Bill Evans’ın Waltz for Debby’si, caz dilinde yazılmış klasik bir ozan şiiridir.
Evans, caza dair şunu söyler: ‘Cazı birine anlatmaya çalıştığınızda, o deneyimi
kaybedersiniz. Çünkü caz bir duygudur; kelimeler değil.’
Bu narin ruhlu caz şairi, bir başka büyük melankoli ustasını, İtalyan yazar Cesare
Pavese’yi hatırlatır bana. Pavese hüznü kalemiyle yazdıysa, Evans onu parmaklarıyla
çaldı. İkisi de çok konuşmazdı. Gülümsediklerini gösteren fazla fotoğraf da kalmadı
geriye. İkisi de hayatlarındaki insanlara derin bağlarla bağlıydı, ama onları
kaybettiklerinde içlerine gömüldüler.
Pavese kadınları olmadan mutsuzdu; Evans, dostları olmadan. Pavese bu acıyla baş
edemedi ve yaşamına son verdi. Bill Evans ise onu izledi; ama çok daha yavaş ve
çok daha uzun bir şekilde. Yirmi yılı aşkın bir süre boyunca kendini uyuşturucunun
kollarına bırakarak tarihin en uzun intiharını gerçekleştirdi.”
Debby için
VALS
Dr. Hadi Özyaşar
Berko İlaç Medikal Müdürü
Doksanların sonunda lisede okuyan pek çokları gibi kendimi ve içinde yaşadığım zamanları şanslı bulanlardanım. Siyasi belirsizlikler, batan bankalar, terör, Susurluk, 97 Asya mali krizi, 28 Şubat, IMF, beyaz toroslar, işsizlik; hissettiğimiz ama öyle pek de aklımızın eremediği şeylerdi. Kasparov, Prenses Diana, Şımarık şarkısı, Titanik filmi, yeni yeni gördüğümüz internet kafeler ya da UEFA kupası ile daha çok ilgileniyorduk. Sokakta mutluluk hala mümkündü.
Yatılı bir lisede okuyordum ve ranzalı kalabalık yurt odalarında geçen günlerimiz oldukça renkliydi. Herkesin kendine özgü bir dünyası vardı ama hepimiz aynı çatı altında büyük bir aile gibi yaşıyorduk.
Hangi ay ya da yıldayız, emin değilim. Oldukça sıcak bir ikindi vakti olduğunu, yaza yaklaştığımızı, ranzamda sırt üstü terleyerek uzandığımı ve küçük bir el radyosu dinlediğimi hatırlıyorum. Yurttaki odada benden başka kimse yok. Vakkas Hoca birazdan akşam yemeği için herkesi yurttan çıkaracak. Elimde biyoloji kitabı; testlerim kötü. Biyolojiyi sevmiyordum, bundan kesin emindim (ama doktor oldum)… Yerel bir radyo kanalı, günün o saatlerinde her zamanki gibi bir şiir programı sunacak. Bekliyorum.
Yavaş bir parça çalınıyor kulağıma. İşittiğim bu janrayı bilmiyorum. O sıralar bizde bir duygu ya da hüzün uyandıran her türe “slow müzik” diyoruz. Bir piyano sesi ve arkada kontrbas. Sonradan bir fırça yavaşça davulu süpürecek. Melodisi günlerce kafamda dönecek bu şarkının adını radyo sunucusunun söylediği haliyle elimdeki kitabın açık olan sayfasının altına not düşüyorum: Bil Evıns, Valz for Debi.
Diyarbakır’ın hiçbir yerinde bulamadım Waltz for Debby’yi… CD’sini birkaç sene sonra üniversite için geldiğim İstanbul’da alana kadar da tekrar kavuşamayacağımı bilmiyordum. Olsun. İyi şeyler onu bekleyenlerin başına gelir.
Onu, Taksim’de Halep Pasajı karşısında yer alan İstavrit Kitabevi’nde, kampanyalı CD’ler arasında gördüm. Kapakta, fuşya tonlarında bir arka planın önünde yer alan, belirsiz ve bulanık bir kadın silueti vardı. Silüete odaklandığınızda piyanonun, kontrbasın ve davulun sesini işitir gibi oluyordunuz. Bu zamansızlığın sembolü gibi duran kadının önünde, parlayan turuncu kelimelerle albümün adını ve onu yaratan sanatçıları görüyordunuz: “Waltz for Debby.”
Bill Evans, Scott LaFaro ve Paul Motian. Bir müzik çalarım olmadığı halde satın aldığım ilk müzik CD’si. Seneler sonra Kuzey Almanyalı bir müzisyen olan Srajan Ebaen tarafından kurulan Sixmoons adındaki bir dergi için yabancı dilde kaleme aldığım ilk albüm kritiğine de bu eser hayat verecekti. Şöyle diyecektim hakkında: “Bill Evans’ın Waltz for Debby’si, caz dilinde yazılmış klasik bir ozan şiiridir. Evans, caza dair şunu söyler: ‘Cazı birine anlatmaya çalıştığınızda, o deneyimi kaybedersiniz. Çünkü caz bir duygudur; kelimeler değil.’ Bu narin ruhlu caz şairi, bir başka büyük melankoli ustasını, İtalyan yazar Cesare Pavese’yi hatırlatır bana. Pavese hüznü kalemiyle yazdıysa, Evans onu parmaklarıyla çaldı. İkisi de çok konuşmazdı. Gülümsediklerini gösteren fazla fotoğraf da kalmadı geriye. İkisi de hayatlarındaki insanlara derin bağlarla bağlıydı ama onları kaybettiklerinde içlerine gömüldüler. Pavese kadınları olmadan mutsuzdu; Evans, dostları olmadan. Pavese bu acıyla baş edemedi ve yaşamına son verdi. Bill Evans ise onu izledi ama çok daha yavaş ve çok daha uzun bir şekilde. Yirmi yılı aşkın bir süre boyunca kendini uyuşturucunun kollarına bırakarak tarihin en uzun intiharını gerçekleştirdi.”
Bu albüm, 1961 Haziran’ında bir pazar günü New York’taki Village Vanguard’da bir grup şanslı insana çalınırken kaydedilerek ölümsüzleşti. Paul Motian davulda, 2 hafta sonra trajik bir şekilde hayatını kaybedecek Scott LaFaro ise bastaydı. 31 yaşındaki Evans albüm boyunca piyanoda elleriyle melodiyi mırıldıyor, 25 yaşındaki LaFaro basını sadece bir ritim enstrümanı olarak değil, çok daha zorlu bir lirik araç olarak kullanıyor, 30’luk Motian ise su rengindeki vuruşlarıyla bu ikili arasında bir köprü kuruyordu. Bu trioda, klasik bir piyano üçlüsündeki gibi eşlikçi (sideman) kontrbas ve davuldan çok, herkesin hikâyenin başka bir tarafını anlattığı ortak üç adam vardı. Beraber dans ediyorlardı.
Birbirinden bağımsız üç enstrümanın, tek bir nefesle konuşurcasına uyumlu çalması, sizleri bir caz kulübünün içinde hissettirmek için bir çabaya ihtiyaç duymuyordu. Evans’ın zarif piyano melodileri, LaFaro’nun yaratıcı bas çizgileri ve Motian’ın renkli ritimleri, caz müziğinin sınırsız olanaklarını gözler önüne seriyordu.
Berko İlaç Kurumsal İletişim Müdürü değerli Fidan Akur’un beni tanıştırdığı sevgili Ahmet Örs’ün gösterdiği teveccüh ve verdiği özgürlükle, Fikir Liderleri Dergisi’nde önümüzdeki sayılarda yer alacak cazın tarihi hakkında bir yazı dizisi yaratma serüvenine başlamadan önce, tüm bunları mümkün kılan bu albümden bahsetmem gerekiyordu.
Caza inancımın amentüsü olan bu kayıt, caz tarihi serisinin bir epigrafı olmayı çokça hak ediyor. Önümüzdeki sayılarda müziğin bu janrasının doğuşundan ragtime ve blues’a; Harlem Rönesansı’ndan, Büyük Buhran dönemi ve onunla serpilen swing’e; bebop’tan, cool ve hard bop’a; avangart ve özgür cazdan, füzyon ve elektrik caza, neo-bop’a ve günümüz cazına kadar olan süreci kaleme alma fikri, bu fikri mümkün kılan bir yurt odasındaki radyodan yükselen seslerle başlamıştı çünkü… Caz tarihinin Opus Magnum’uyla; Valz for Debi’yle. ⭐️
Comment here
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.