FİKİR LİDERLERİ DERGİSİİLAÇ ENDÜSTRİSİKLİNİK ÇALIŞMALARÖNE ÇIKANLAR

Boehringer Ingelheim Türkiye Klinik Araştırmalar

Fikir Liderleri Dergisi’nin yeni sayısında “Klinik Araştırmalar” özel dosyasına konuk olan Boehringer Ingelheim Türkiye Medikal Direktörü Dr. Levent Alev ile Boehringer Ingelheim'ın bu alandaki çalışmalarını konuştuk. 
Fikir Liderleri Dergisi’nin yeni sayısında “Klinik Araştırmalar” özel dosyasına konuk olan Boehringer Ingelheim Türkiye Medikal Direktörü Dr. Levent Alev ile Boehringer Ingelheim’ın bu alandaki çalışmalarını konuştuk. 

 

“Boehringer Ingelheim olarak biz, klinik araştırmaları yalnızca yeni moleküllerin etkinlik ve güvenliğini test etmeye yönelik teknik süreçler olarak değil; aynı zamanda hastaların bilimsel gelişimin merkezinde konumlandırıldığı, değer yaratan bir sağlık yolculuğu olarak görüyoruz.”

 

Klinik Araştırmalar
Boehringer Ingelheim Türkiye

 

Dr. Levent Alev
Boehringer Ingelheim Türkiye Medikal Direktörü

 


KLİNİK ARAŞTIRMA FAALİYETLERİMİZ, ENDOKRİN-METABOLİZMA, KARDİYOLOJİ, SOLUNUM HASTALIKLARI, DERMATOLOJİ, RUH SAĞLIĞI VE ONKOLOJİ OLMAK ÜZERE ALTI ANA TERAPÖTİK ALANDA YOĞUNLAŞIYOR. BU ALANLARI HEM KARŞILANMAMIŞ HASTA İHTİYAÇLARININ YÜKSEKLİĞİ HEM DE BİLİMSEL GELİŞMELERE AÇIK YAPILARI NEDENİYLE ÖNCELİKLİ OLARAK ELE ALIYORUZ. ÖZELLİKLE KRONİK, NADİR YA DA İLERLEYİCİ HASTALIKLARDA, MEVCUT TEDAVİ SEÇENEKLERİNİN YETERSİZ KALDIĞI DURUMLARA ÇÖZÜM SUNMA HEDEFİYLE BU ÇALIŞMALARI YÜRÜTÜYORUZ.

 

F. L: Klinik araştırmaların yenilikçi tedavilere hasta erişimi açısından önemini nasıl yorumlarsınız?
DR. LEVENT ALEV: Klinik araştırmalar, bilimsel ilerlemenin temel taşlarından biri olmanın yanı sıra, hastaların yenilikçi tedavilere daha erken ve güvenli bir şekilde erişimini sağlayan hayati bir fırsat alanı sunuyor. Boehringer Ingelheim olarak biz, klinik araştırmaları yalnızca yeni moleküllerin etkinlik ve güvenliğini test etmeye yönelik teknik süreçler olarak değil; aynı zamanda hastaların bilimsel gelişimin merkezinde konumlandırıldığı, değer yaratan bir sağlık yolculuğu olarak görüyoruz. Özellikle mevcut tedavi seçeneklerinin sınırlı kaldığı, yaşam kalitesini derinden etkileyen veya hayati risk taşıyan hastalıklarda, klinik araştırmalar hastalar için umut vadeden bir alternatif sunuyor. Bu sayede henüz ruhsat aşamasına gelmemiş tedavilere erken erişim sağlanırken; hastalar aynı zamanda multidisipliner bir ekibin takibinde, titizlikle kurgulanmış bir bakım süreci yaşıyor.

Biz Boehringer Ingelheim’da her bir araştırma sürecini, bireyin sadece biyolojik değil; psikolojik, sosyal ve fiziksel tüm yönleriyle değerlendirildiği bütüncül bir iyileşme hikâyesi olarak tasarlıyoruz. Klinik araştırmalara katılan bireyler, uluslararası standartlara uygun olarak izleniyor, en güncel bilimsel bilgilerle destekleniyor ve katılımcılar özel sağlık ihtiyaçları doğrultusunda özelleştirilmiş bir deneyim yaşıyor. Bu yaklaşım yalnızca tedaviye erken erişimi değil, aynı zamanda hasta odaklı bakım modellerinin gelişmesini ve sağlık sistemlerinin geleceğe daha güçlü hazırlanmasını da sağlıyor. Klinik araştırmalar sayesinde, bilimle hayat arasında kurulan köprüyü daha sağlam hâle getiriyoruz. Her bir araştırmayı, insan yaşamına dokunan anlamlı bir katkı olarak değerlendiriyor; bu sürecin bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz.

Ülkemizde klinik çalışma faaliyetlerinizi hangi alanlarda ve hangi iş birlikleriyle yürütmektesiniz? Türkiye, klinik araştırmalar açısından oldukça güçlü bir potansiyele sahip. Gelişmiş sağlık altyapısı, nitelikli sağlık profesyonelleri ve yüksek hasta çeşitliliği sayesinde birçok küresel klinik araştırma için önemli bir merkez konumunda. Boehringer Ingelheim olarak biz de bu potansiyeli çok önemsiyor, Ar-Ge stratejilerimizde Türkiye’yi öncelikli ülkeler arasında konumlandırıyoruz. Geçen yıl, Türkiye’de 50’den fazla merkezde klinik araştırma çalışması gerçekleştirdik. Üniversite hastanelerinde, eğitim ve araştırma hastanelerinde yürütülen bu klinik çalışmalarda 2.500’ün üzerinde hastaya ulaştık.

2025 yılında ise Türkiye’de, yaklaşık 100 farklı merkezde, 2’si faz 1 aşamasında olmak üzere toplam 18 aktif klinik çalışmamız, üniversite hastaneleri, eğitim ve araştırma hastaneleri ile özel sağlık kuruluşlarında yürütülüyor. Araştırma faaliyetlerimiz, endokrin-metabolizma, kardiyoloji, solunum hastalıkları, dermatoloji, ruh sağlığı ve onkoloji olmak üzere altı ana terapötik alanda yoğunlaşıyor. Bu alanları hem karşılanmamış hasta ihtiyaçlarının yüksekliği hem de bilimsel gelişmelere açık yapıları nedeniyle öncelikli olarak ele alıyoruz. Özellikle kronik, nadir ya da ilerleyici hastalıklarda, mevcut tedavi seçeneklerinin yetersiz kaldığı durumlara çözüm sunma hedefiyle bu çalışmaları yürütüyoruz.

Başarının sürdürülebilir olması ise ancak güçlü iş birlikleriyle mümkün. Bu nedenle araştırmalarımızı yalnızca bilimsel kurumlarla değil; aynı zamanda hastane yöneticileri, etik kurullar, klinik araştırma ekipleri ve hasta dernekleriyle kurduğumuz çok paydaşlı bir yapıda sürdürüyoruz. Sürecin şeffaf, etik ve hasta güvenliği esas alınarak yürütülmesi bizim için temel öncelik.

Ayrıca Türkiye’deki araştırma ekosistemini daha da güçlendirmek adına, kamu kurumları ve düzenleyici otoritelerle de yakın iş birliği içindeyiz. Bu sayede, ülkemizin klinik araştırmalar alanında sadece bölgesel değil, küresel ölçekte de söz sahibi olmasına katkı sunmayı hedefliyoruz.

AIFD’nin yayımladığı Klinik Araştırmalar Yatırım Anketi’nin çıktılarını nasıl yorumlarsınız? AIFD’nin yayımladığı Klinik Araştırmalar Yatırım Anketi, ülkemizde bu alandaki gelişimin geldiği noktayı çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Rapora göre, 2024 yılı itibarıyla klinik araştırmalara yapılan toplam yatırım tutarı 17 milyar TL’ye ulaştı. Bu rakam yalnızca önceki yıla göre %69’luk dikkat çekici bir artışı temsil etmekle kalmıyor; aynı zamanda Türkiye’nin küresel klinik araştırma ekosisteminde yükselen rolünü de teyit ediyor.

Son beş yılda bu alandaki yatırım hacmindeki istikrarlı artış, klinik araştırmaların artık yalnızca ilaç geliştirme süreçlerinin bir parçası değil; aynı zamanda ülke ekonomisine, bilimsel kapasiteye ve toplumsal sağlığa doğrudan katkı sunan bir yatırım alanı olarak değerlendirildiğini gösteriyor. Bu durum bizler açısından hem ilham verici hem de sorumluluk artırıcı bir tablo ortaya koyuyor. Boehringer Ingelheim olarak bu gelişmeleri büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz. Çünkü bu artan ilgi ve yatırım ortamı; nitelikli insan kaynağı ve gelişmiş sağlık altyapısı ile birleştiğinde, Türkiye’nin sadece büyüyen bir pazar değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel ölçekte bir bilimsel araştırma üssü hâline gelmesi için gerekli zemin oluşmuş oluyor.

Boehringer Ingelheim’ın klinik araştırma faaliyetleri içerisinde Türkiye’nin konumu hakkında neler söylersiniz? Türkiye, Boehringer Ingelheim’ın global Ar-Ge stratejisinde her geçen yıl daha güçlü bir rol üstleniyor. Gerek sağlık altyapısının kalitesi gerekse nitelikli insan kaynağı, düzenleyici ortamın gelişimi ve hasta popülasyonundaki çeşitlilik sayesinde, Türkiye klinik araştırmalar açısından yalnızca uygun bir uygulama sahası değil; aynı zamanda bilimsel üretimin yapıldığı ve şekillendiği bir merkez olarak konumlanıyor.

2025 yılı için hedefimiz, bu etkiyi daha da büyütmek. Yaklaşık 100 merkezde yürütülmekte olan çalışmalarla hem erişim kapasitemizi artırmayı hem de daha fazla hasta grubuna umut olmayı amaçlıyoruz. Bu büyüme trendi, Türkiye’nin yalnızca global çalışmaların uygulayıcısı değil, aynı zamanda yenilikçi çözümlerin doğduğu, şekillendiği ve uluslararası bilimsel arenaya sunulduğu bir ülke olma yolunda ilerlediğini gösteriyor.

Son beş yıl perspektifinden klinik araştırma çalışmalarınıza ilişkin rakamsal veriler paylaşabilir misiniz? Bu rakamsal veriler ışığında ülkemizde klinik araştırmaların geleceği hakkındaki düşünceleriniz neler? Boehringer Ingelheim olarak bilimi yalnızca laboratuvar sınırları içerisinde yürütülen teknik bir süreç olarak değil, bireylerin yaşam kalitesini doğrudan etkileyen, toplumsal sorumlulukla şekillenen stratejik bir değer olarak görüyoruz. Bu yaklaşım doğrultusunda Ar-Ge yatırımlarımızı sürdürülebilir, uzun vadeli bir taahhüt olarak ele alıyoruz. 2024 yılı itibarıyla Ar-Ge harcamalarımız 6,2 milyar avroya ulaşarak grup net satışlarımızın %23,2’sini oluşturdu. Bu oran, global ilaç endüstrisinde Boehringer Ingelheim’ı Ar-Ge’ye en çok yatırım yapan şirketlerden biri konumuna taşıyor. ⭐️


Röportaj ve Fotoğraf: Ahmet Örs

Comment here